TDK Hezeyan Ne Demek? Bir Kelimenin Gücünü ve Kusurunu Masaya Yatırıyorum
Şunu en baştan söyleyeyim: “Hezeyan” kelimesinin TDK’daki karşılığını ezberleyip hayatımıza devam etmek kolay; zor olan, bu kelimenin bizde uyandırdığı yargıyı sorgulamak. Çünkü dil yalnızca tarif etmez, biçim verir. Birini “hezeyan içinde” diye damgaladığımızda, aslında yalnızca bir sözlük maddesine değil, kocaman bir kültürel refleksin gölgesine sığınıyoruz. İşte bu yazı, o gölgeyi dağıtma denemesi.
Bir Sözlük Maddesinin Görünmez Etkisi
Günlük dilde “hezeyan” dediğimizde birini “akıldışı” bir noktaya itiyoruz. TDK’nın kısa, keskin karşılığı pratik görünse de (saçmalama/sayıklama), bu ekonomi, karmaşık bir olguyu tek boyuta düzlüyor. Peki sorun nerede? Sorun, kelimeye yapışan pejoratif tatta. “Hezeyan”ı bir tartışmada koz olarak kullanınca, karşımızdakini yalnızca eleştirmiyor, onu “ciddiye alınmayı hak etmeyen” kategoriye taşıyoruz. Bu, dilin güç oyunlarından biridir ve çoğu kez fark etmeden başvururuz.
Klinik Çerçeve: “Delüzyon” Neyi Anlatır, Neyi Dışarıda Bırakır?
Psikiyatride delüzyon (sanrı/hezeyan), “en az bir ay süren, diğer psikotik belirtiler olmaksızın sürdürülebilen, kanıtla değişmeyen yanlış inançlar” gibi ölçütlerle tanımlanır. Bu teknik tarif, gündelik “saçmalama” söyleminden farklı olarak süre, işlevsellik ve eşlik eden belirtiler gibi parametreler içerir. Yani klinik metinler, olguyu damgalamak yerine ayırıcı bir değerlendirme yapar; birini tartışmada susturmak için değil, doğru yardıma ulaştırmak için konuşur. Dilin ve tıbbın bu ayrımı, kelime seçiminin etik boyutunu çıplaklaştırır.
Gündelik Dil—Klinik Dil Çatışması
“Hezeyan” kelimesini sokak dilinde rahatça kullanmak, iki ciddi riski büyütüyor: (1) Damgalama: Kişinin geçici, duygusal yoğunlukla ifade ettiği her şeyi “akıl dışı” torbasına atıyoruz. (2) Yanıltma: Klinik tablonun süreklilik ve içerik ölçütleri tamamen kayboluyor; sonuçta yardım arayışının dili bulanıklaşıyor. TDK’nın kısa maddesi yerinde dursun; ama tek meşru referans gibi yaşayınca, kültürel kör noktalar üretiyor.
Eleştirel Bakış: Sözlükler Tanım Yapar, Biz Yargı Üretiriz
Bir sözlük maddesini suçlayıp çekilmek kolaycılık olur; fakat hakkaniyetli eleştiri şunu sorar: Sözlüksel ekonomi ile toplumsal etik arasındaki dengeyi nasıl kurarız? “Hezeyan” maddesi, dilin kullanımını açıklamakta başarılı; ama kullanıcıyı nasıl konuşması gerektiği konusunda yalnız bırakıyor. İşte zayıf halka burada. “Sayıklama/saçmalama” gibi kelimeler, güncel söylemde saldırı aleti olarak da kullanılıyor. Oysa klinik alanda “delüzyon” teknik bir kavram; bir hekimi, bir değerlendirme sürecini, eşik değerlerini çağırıyor. Bu iki düzey arasındaki çeviriyi yapmadan konuşunca, hem kişiyi hem tartışmayı kaybediyoruz.
“Hezeyan”ı Neden Bu Kadar Seviyoruz?
Çünkü kişisel hakikatlerimizi “aklın kalesi”nde korumak istiyoruz. Karşımızdakini “hezeyan”la etiketlemek, epistemik üstünlük hissi veriyor: “Ben rasyonelim, sen değilsin.” Ne var ki bu, bilginin değil iktidarın dili. Akademide, medyada, sosyal ağlarda sıkça gördüğümüz bu kısa yol, tartışmayı zenginleştirmiyor; kutuplaştırıyor. Birkaç tık fazla etkileşim uğruna, kelimelerin tahrip gücünü sıradanlaştırıyoruz.
Kelimenin Gücünü Geri Almak: Üç Pratik Öneri
- Kastedileni netleştir: Tartışmada “hezeyan” diye yaftalamadan önce “kanıtla değişmeyen sabit inançlar mı, yoksa anlık duygusal patlama mı?” sorusunu sor. İlki klinik bir değerlendirme alanı, ikincisi iletişim eğitimi ve çatışma çözümü meselesi.
- Şiddeti azalt: “Hezeyan” yerine “kanıta kapalı bir iddia”, “dayanaklandırılmamış yorum” gibi tarifler, hem içeriği açıklığa kavuşturur hem damgalamayı azaltır.
- Kaynağı çeşitlendir: Tek sözlük maddesine yaslanma; bilimsel açıklamalarla gündelik anlamları birlikte oku. Böylece kelimenin hem kültürel hem teknik yükünü fark edersin.
Bir Not: Dil Değişir, Tanımlar Güncellenir
Dil yaşayan bir organizmadır. Sözlükler, kullanımı kayda geçirirken, tıp literatürü ölçütleri rafine etmeye devam eder. Bugün “delüzyon” için belirlenen süre ve eşlik eden belirti çerçeveleri yarın daha da inceltilirse, kelimenin kamusal anlamı da güncellenmek zorundadır. Sözlük maddesi tek başına kutsal metin değil; toplumsal ve bilimsel uzlaşının anlık fotoğrafıdır.
Provokatif Sorular: Tartışmayı Açalım
- Bir paylaşımı “hezeyan” diye etiketlediğimizde, gerçekte neyi kazanıyor, neyi kaybediyoruz?
- Gündelik dildeki “hezeyan” ile klinik “delüzyon”u bilinçli biçimde ayırmayı öğrenmek, sosyal medya tartışmalarını yumuşatır mı?
- Sözlükler tanım verir; peki, kullanıcıya etik uyarılar eklemek (damgalayıcı kullanım, bağlam önerileri) dil politikasının bir parçası olmalı mı?
- Bir güncel sözlük maddesi, bilimsel literatürle “ek notlar” üzerinden canlı bağ kursa, kelimeleri daha özenli mi kullanırdık?
Son Söz: Hezeyan Yalnızca Bir Kelime Değil
“TDK hezeyan ne demek?” diye sormak, bir tanım arayışı gibi görünür; gerçekte dilin nasıl güç ürettiğini, kimi dışarıda bıraktığını, kimi koruduğunu sorgular. Tanımı bilmek yetmez; nasıl kullandığımızı bilmek gerekir. Bir dahaki tartışmada dilin kısa yoluna değil, düşüncenin uzun yoluna çıkalım. Çünkü söz, ya yakar ya iyileştirir—bizim seçimimiz.